Sayfalar

30 Temmuz 2013 Salı

Yeni Kuşak

        





         1960'lı yıllar , Dünya milyonların hayatını kaybettiği savaştan sonra yaralarını sararken, barut kokusunun tekrar genzi yakmaya başladığı zamanlar. Bazı psikanalistlere göre gelmiş geçmiş en tutarlı akım olarak gösterilen Hippi akımı işte tamda bu zamanda başlıyor. Zemininde apolitik görüşü barındıran bu akım barışı, eşitliği ve insani değerleri eline alıyordu. Sömürülen doğayı, insanları ve tüm canlıları tek bir paydada toplayıp varolan sisteme bir haykırıştı. Dünya'ya damga vuran büyük müzik grupları işte bu akımla çıktı. Bizler ise; yani 80'lerin sonu ve 90'ların başında hayata başlayan nesil işte bu yaşam tarzını benimseyenlerin büyüttüğü çocuklarız hepimiz olmasakta. 


      Bizler savaş görmedik, acılar çekmedik ve bu yüzden barışın değerini bilmiyoruz. İçerisinde hiç bir güzellik barındırmayan yalın şarkıları sanat sanıp dinliyoruz, günlerimiz ise boş ve faydasızca geçiyor üstelik bundan mutluluk duyuyoruz. Ve biz; unuttuğumuz değerler ile yeni bir nesil yaratacağız. Tadına varamadığımız değerler ve kavramları çocuklarımıza nasıl aşılayacağız ?
    

         Dedelerimiz güç ve para uğruna sistemin birer maşası olarak hayatlarını vermişken, riyakarca olanlardan ders çıkarmamak ve imkanlarımız varken boyun eğmek haksızlık değil midir. Köleleştirildik; farklı olanlarımız ise parmak ile hedef gösterilip cadı avına kurban edilmekte. Küçücük çocukken başladı bu sindirme; hani aramızdan başkanlar seçerlerdi ya, konuşanları tahtaya yazardı. Boş vaktimizde küçücük çocuklar iken eğlencemizi, iletişimimizi koparan, bizleri korkutan bir başkan seçtiler başımıza. Aramızdan gammazlar çıkardılar, sesini çıkarıp haksızlık karşısında dik durana ceza, sesini çıkarmayıp uyanı ise mükafatlandırdılar. İstedikleri modelin ufak ölçekli minyatürleri olduk. Üstelik okullarda hiç bir şey öğrenemedik. Meraklı olmayanlarımız yerlerinde saymaktan öteye gidemediler ve bunu anlayamadılar. Sosyal statüde yerimizi sağlamlamak ve yükselebilmek uğruna her birşeyi mübah kıldık kendimize. Kibirle kendimizden ayrıştırdığımız, alt tabaka diye adlandırdığımız insanları küçümsedik. Elle tutulur hiç bir yanımız yokken, kendimiz geliştirmek yerine boş ve yararsız şeyler peşinde koşarak aslında insanın kendisinden daha iyi bir öğretmen bulamayacağını unuttuk. Şuan ise insanlığı diri diri gömmekle meşgulüz.


       Çok sığ yaşıyoruz, düşünmeden, sorgulamadan, bize verilenleri süzmeden benimseyerek. Beyinlerimiz; izlediğimiz diziler, filmler, programlar sayesinde hiçlik ile dolduruluyor. Yüzeysel ve sorgulamadan geçen bir ömrün aslında yaşanmamış olduğunun farkına vardığımızda çok geç olacak.


       Bir arkadaşım ile geçenlerde yaptığım konuşmada bana yüz yıl öncede insanlar on saat çalışıyordu şimdide aynı dedi. Teknoloji bizim işimizi kolaylaştırmıyor, daha az çalışmıyoruz. Teknolojinin sağladığı fayda bize değil patronlarımıza yarıyor çünkü; işlerini hızlandırıp daha fazla kazanç elde etmesini sağlıyor diyerek devam ettirdi konuşmasını. Teknolojinin diğer yüzü ise bizleri sistemin birer kölesi haline getirmek ve bizleri bu yolda tutabilmek için ağlar örüyor. Bir bakıma teknoloji için sistemin dinamosu diyebiliriz.


        Umursamaz yaşıyor, mutluluğa ulaşabilmek için çabalıyoruz. Mutluluğu ise somut icatlarda arıyoruz. Spor bir otomobil, güzel bir ev, güzel bir eş evet; insani değerin rağbet görmediği bir dünya'da içsel güzellik pekte bir şey ifade etmiyor. Umursamaz olmayı çok isterdim, düşünmemeyi fakat eğer bunu yapmazsam özümü kaybedecekmişim gibi. Özümü ve insaniyetimi kaybedersem hayatın ne tür bir anlamı olabilir ki.





2 Temmuz 2013 Salı

Kod Adı Cihad

     







           Pekte uzun olmayan bir süredir topraklarımızda yeniden bir oyun oynanıyor. Bu oyuna ise oyuncular kendi aralarında "Cihad" diyorlar.  Eski tarihlerde cihad toprakları yayarak gerçekleştirilirken, günümüzde akıllara işlenerek fikirler genişletiliyor.Bunun en güzel örneğini bu oyunun baş aktörlerinden olan başbakanımız yansıttı. Şöyle ki; kendinden yana olmayanı dışlayarak bu kişileri kötü gösterme politikası güden başbakan, akıllara girmeyi ise muazzam şekilde yürütülen propaganda ve sansür sayesinde başardı. İnsanların özgürce haber almaları kısıtlandı öncelikle ve amaç uğruna herşey mübah görüldü. Aynı safta olmayanlar, aynı görüş ve fikire sahip olmayanlar her gün dozu arttırılan aforoza kurban edildi. Her şey yavaşça ve sinsice gelişti korku yayılmasın diye. Yalan ya da doğru söylenen her kelimeyi koşulsuzca kabul edecek bireyler oluşturuldu. Mitingler toplandı, binlere hitap edildi ve ortaya kendinden olmayanı dışlayan, nefret duyan ve onları ahlaksız, kafir olarak gören neferler çıktı. Tüm bunlar insanın en büyük zaafı din kullanılarak gerçekleşti.

          Yıllardır tartışılan ve belki de bitmeyecek olan bir tartışma yıllardır gündemin gölgesinde. Kimimiz belki duymadı ya da rastlamadı fakat bu bahsettiğim neferler için en büyük meselelerden biri Ayasofya'nın ibadet için hizmete açılmasıdır. Öyle ki lokal olarak eylemlerde bulunup, sosyal medya üzerinden propagandaya devam etmektedirler.

          Memleketin tek derdi gayri müslimler tarafından kalan, ülkemize ve dünyamıza zenginlik katan kültür miraslarının islamlaştırılmasıymış gibi bunu önemli bir mesele haline getiriyorlar. Ülkenin doğusunda çözülemeyen savaş denemeyecek bir karışıklık varken, keskin dini görüşleri tehlikeli bir propaganda ile yürütmek ne kadar doğrudur kavramaya çalışmaktayım. Dört bir taraf düşmanlar ile çevrilmiş ve ülke toprakları bu güçlere peşkeş çekilirken, bir avuç komutanın vatan sevdası ile kurtuluş yolundaki çabaları, yanlış ve haince iftiralar ile kafası zaten bulandırılmış olan insanların kafasına yanlış bir imge halinde sokuluyor. Mermisi namluya sürülmüş bir silah gibi tetiğe basılmayı bekleyen tarafları namludan çekmek varken, birbirlerine doğrultulmaları ise; üzerimizde belli planların döndüğünün ipucunu veriyor. İnsanlar onlar ve biz diyerek birbirlerini ayrıştırmış ikenbu kızgınlığı dindirmek yerine daha fazla üzerine yönelmek bir art niyet göstergesidir. Yanlı haberler, paylaşımlar ve fikirler ile bu birbirine düşen taraflar her geçen gün birbirinden kopmakta fakat aynı zamanda yaklaşmaktadır ama vahim bir şekilde. Bahsettiklerim açılım denilen sığ ve tahrik edici hareket ile gittikçe şiddetlenen türk-kürt ayrımı değildir. Bahsettiklerimin bir tarafında bulunan, iktidar partisi ve destekçileri yani tutucu ve dini ile bütün yaşayan yada yaşamaya çalışan veyahut yaşadığını sanan, her ne kadar faşizm karşıtı olsalarda, özgürlükleri kısıtlayan görüş ve inanç farklılıklarını hoş görmeyen ve kendi biçimlerini sorgusuz sualsiz uygulamaya koyarak yada bunun için çalışarak ve karşıt olan herkesi sindirerek karşıt oldukları şeye dönüştüğünü göremeyen ve tüm bunları destekleyen Osmanlı aşığı insanlardır. Diğer yanda ise; yanlı değil genele hitap eden daha geniş fikirlere ve bazılarına aykırı gelebilecek düşüncelere sahip, ülkenin geçmişine değil geleceğine odaklanan fakat bunu yaparken sadakatini yitirmeyen ve ülkenin menfaatlerini düşünürken herkesi içine dahil edebilen bir kesim var. Bu kesim daha özgür,adaletli, aydınlık ve demokratik bir gelecek istiyor. İşte dışlanan ve kötü olarak taraftarlarına lanse edilen kesim budur.

          Biz; kültürümüze ve ananelerimize bağlı kalarak, henüz sorgulama yetimizi kazanmamış iken en başta ebeveynlerimiz tarafından kafalarımıza düşünceler ekilerek büyütülen insanlarız. Doğal olarak bazı düşüncelerin bizlere garip gelmesi normaldir fakat bunlar değiştirilemeyecek şeyler değil elbette. Ancak şu var ki; eski kuşak dediğimiz annelerimiz, babalarımız, dedelerimiz ateşe körükle giderek hoşgörüyü katletmekteler. Bu ayrıştırmaları kendine fırsat bilen ve karınca yuvasına çomak sokan bir çocuk edası ile bizleri izleyen güçlere ödün vermememiz gerekiyorken her türlü fırsatı altın tepside önlerine sunmakta geri kalmıyoruz. Benim kalıplaşmış bir inanca sahip olmamam kimi neden rahatsız eder ? İşte bu soruya cevap bulduğumuz vakit inanıyorum ki; geleceğe yönelik adımlarımız hızlanacaktır. "Caddenin ortasında kilisemi olurmuş, kaldırılmalı bu." derken, aynı zamanda nice cadde ve sokakta camilerin bulunduğunuda hesaba katmalı ve bu ülkenin müslüman bir ülke olduğunu bilse dahi sadece müslümanların yaşamadığını farklı kesimden ve inançtan insanlarında olduğunu unutmamalı ve saygı göstermilidir insanlar.




Daha aydınlık bir gelecek için mücadeleye devam !