Sayfalar

7 Kasım 2013 Perşembe

Taş atmayın dünyayı bilmek isteyene !

Sen sofusun, hep dinden dem vurursun;
Bana da sapık, dinsiz der durursun.
Peki, ben ne görünüyorsam oyum:
Ya sen? Ne görünüyorsan o musun?
Ömer Hayyam



1000 yıl önce  zamanın  ötesinde  düşünceler ile  beliren bir adam.  Bilime, ilime muhtaçlığımızı dile getiren, soran, sorgulayan bir adamı dış kapıda tutan zihniyetin günümüzde halen yaşıyor olması ne üzücü !

Hükümetimizin kaç çocuk yapacağımıza, nasıl giyineceğimize, kimler ile yaşayacağımıza karışması; evlerimize kadar giren yaşam haklarımıza olan tecavüzlerine tepki verdiğimizde yok sayılmak bir yana, ötekileştirip elinin tersiyle uzaklaştırması; üzülüyorum, yapılan yada yapılmış olanlara değil, bu zihniyetin soğumadan, sönmeden günümüze kadar ulaşabilmesine. Yılan gibi onu aramızda beslediğimize üzülüyorum. Ve biliyorum, geçmesi için küfür kıyamet yakındığımız bugünler elbet ileride tekerrür edecektir. 

Sormuyoruz, sorgulamıyoruz en kötüsü okumuyoruz. Üretmiyoruz, geliştirmiyoruz, tembeliz. Ne göründüğümüz gibi olabiliyoruz ne de olduğumuz gibi görünebiliyoruz. Ara eleman ülkesiyiz evet. Sanatçıya saygımız yok. Hocaya inancımız çok. Kapanmak isteyen bir kadının inanç özgürlükleri için savaşan, fakat açık giyinen bir kadının inançlarını sorgulayan bir milletiz. Özgürlük mü ? Hiç sahip olamadığımız bir şeyi kaybetmedik üzülmeyin. 29 Ekim 1923'te özgürlüğümüzü kazanmadık biz. Çünkü kendi kafamızda oluşturduğumuz dolambaçlı hapishaneden kurtulamadık. Ne şanslı bir milletiz ki Atatürk gibi bir lidere sahip olup onun bize özgürlüğümüzü kazanabilmemiz için verdiği fırsatı değerlendirmeyi beceremedik.

Üzgünüm ! Elimden bir şey gelmiyor. Yardımınız lazım, herkesin. Birlik olmak, güçlü olmak lazım. Fikirlerimize uzak kalanlara, cadı avlayanlara, adımıza ferman yazılsa dahi onlar gibi avlamak yerine kucak açmak lazım. Doğruyu göstermek fakat insanların düşüncelerine taciz etmemek lazım. İki adam düşünün, birbirlerine silah doğrultmuş. Tetiğe dokunamayacaklarını ikisi de biliyor ama inatla silahı indirmeyi reddediyorlar. Ne yapmak lazım ? Vurmalı mı karşımızda duranı ? Yoksa indirmeli mi silahı ? Kimse aptal değildir, ancak kandırılmıştır. Bende başkaları için öyleyim veya biz. Hiç bir zaman aynı düşünceyi paylaşamayacak olsak dahi saygıyla, huzurla ve en önemlisi bir arada yaşayabileceğimiz bir ortam çok mu uzaklarda ? Yoksa aslında imkansız değilde çıkarlar uğruna böyle mi gösteriliyor dersiniz ? 

Körebe oyununu herkes bilir. Gözler bağlanır, etrafınızda dolananlar size dokunur sürekli ve sizden onları yakalamanız beklenir. Körebe miyiz biz ? Gittiği yeri göremeyen bir ülke, problemlerini çözemeyen, üstelik gözündeki bağı çıkartabileceği halde çıkartmayıp öylece bırakacak kadar kandırılmış mıyız ? 

Savaşmak gerek. Savaşamayanların da yerine. Susmamak, susturmamak, düşsek dahi koşmak gerek. En iyisi mi düşünmek gerek.



Ey kara cübbeli, senin gündüzün gece;
Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere.
Onlar Yaradanın sanatı peşindeler:
Senin aklın fikrin abdest bozan şeylerde
Ömer Hayyam